Tarih 17 Kasımı gösterirken biz Kazablanka’ya
doğru yol alıyoruz. Rabat otogarından 15.30`da otobüse binip, saat 17.00`de Kazablanka’da
iniyoruz.
Fas sınırları içinde seyahat edecekseniz GTM firmasını tercih
etmenizi öneririz zira diğer otobüslere göre çok daha güvenilir.
Kazablanka, İspanyolca ‘da “casa blanca” yani
beyaz ev anlamına gelir. Bu şehir Atlas okyanusunun kıyısında 3.800.000 nüfuslu
bir liman kentidir. Aynı zamanda Fas’ın en büyük şehridir.
Biz gezilerimiz boyunca ulaşım araçlarını dinlenme
yerleri olarak kullanıyoruz. Bu yolculuğumuzda da 1,5 saatlik bir uyku çektik.
Otobüsten iner inmez yaptığımız ilk şey bir döviz bürosu bulup paralarımızı
dirheme çevirmek oluyor. Size paralarınızı seyahat edeceğiniz ülkeye gitmeden
önce çevirmenizi tavsiye ederiz. Çünkü bu şekilde para kaybınız çok daha az
olur.
Kaybolan evraklarımız nedeniyle gideceğimiz otelin
adından başka hiçbir bilgimiz yoktu. Yine taksicilere sora sora yolumuzu
bulmaya çalıştık. En sonunda bir
internet bulup otelin adresini doğru bir şekilde aldıktan sonra doğruca otele
gittik. Otel de denilmez aslında. Apart daire desek daha doğru olur. Geceliği
kişi başı 207 dirhem olan bu apartta sıcak su bile yoktu.
Biraz dinlenip
ailelerimizle konuştuktan sonra şehir turuna çıktık. Hava karanlık… Saat 19.00
suları… Aç ve meraklı bir halde merkeze inebilmek için kuafördeki bir Fransız
bayana yol sorduk. Yolu gösterirken bu saatte sokakların tehlikeli
olabileceğini özellikle çantalarımızı çok dikkatli korumamız gerektiğini
söyledi. Yine korku dolu anlar başlamıştı yani… Kenetlenmiş bir halde merkeze
doğru yürümeye başladık. Hem Hassan II
Cami’sini görmek hem de yemek yemek istiyoruz. Yine taksiye atlayıp Hassan II
Cami’ne gidiyoruz ama camiye giriş saati çoktan geçmiş. Gece görmüş olduk yarın
tekrar geliriz diyerek aynı taksiyle merkeze geri döndük.
Bu arada Fas’ta pazarlık yapmayı öğrenmelisiniz.
Sıkı bir pazarlıkla size söylenen fiyatı dörtte bir oranında
indirebiliyorsunuz. Aaa bir de şu var… Fas’ta iki çeşit taksi var. Biri beyaz külüstür
Mercedesler, diğerleri de üzerlerinde petit taksi yazan küçük kırmızı
taksiler. Bu küçük taksilere en fazla üç
kişi binebiliyormuş. Biz dört kişi olduğumuz için taksi bulma konusunda epey
zorluk çekmiştik.
Yemek için ilk gördüğümüz restorana girdik. Menü
çok ihtişamlı ve lezzetliydi. Humuslu bir et yemeği söyledik o da oldukça
lezzetliydi.
Yemekler de yendiğine göre yine gezme zamanı… Sırada Kazablanka filmindeki
ünlü Rick`s Cafe var. Kazablanka filmi 1942 yılında bu kafede çekilmiş ve şehre şu
anki ününü kazandırmıştır.Yine taksiye binip kafeye gidiyoruz. Bu sefer de
yoğunluktan giremiyoruz içeriye. O da
yarına kaldı yani…
Kazablanka’daki gidilebilecek bir diğer yer de Twin
Center’dı. Biz de şansımızı denemeye karar verdik ve bu defa şans bizden
yanaydı… Kazablanka Twin Center adlı bu iki gökdelenin her biri 28 katlı.
Gökdelenlerden biri mağaza ve ofisler için kullanılırken, diğeri ise beş
yıldızlı bir otel olarak kullanılıyor. Görkemli binanın kapısından içeri
girince sol taraftaki saatler oldukça ilgi çekici. Çok nezih bu binanın 28.
Katındaki terasına ulaşmak asansörle bile dakikalarımızı alıyor. 28. kattaki Kazablanka manzarasıyla
büyüleniyoruz… Şehir ışıklarıyla göz kamaştırıyor ama davulun sesi uzaktan hoş
gelir tabi ki… Burada bir iki saat vakit geçirdikten sonra, artık otele dönme
zamanı… Soğuk otelimizde kabanlarımızda uyumaya çalışıyoruz.
Ertesi gün yaptığımız ilk şey tekrar Hassan II
Cami’sine gitmek oluyor. Hassan II Cami, Atlantik kıyısında denizin
doldurulmasıyla inşa edilmiştir. Aynı anda 25.000 kişinin ibadet etmesine
olanak verecek derecede büyük bir camidir. Ancak asıl önemini 210 metre
uzunluğunda minaresiyle kazanmıştır. Bu minare Dünya’nın en uzun minaresidir.
Camiyi 60 dirhem karşılığında gezmeniz mümkün.
Bu yapıyı da bitirdikten sonra tekrar Rick`s Cafe`ye geçiyoruz. Zaten
oldukça yakın mesafede… Fakat bu seferde zamanımız kısıtlı olduğu için içine
giremiyoruz. Ama önünde bol bol fotoğraf çekilmeyi ihmal etmiyoruz.
Kazablanka’daki zamanımızı bu şekilde tamamlıyoruz
ve Marekeş’e gidebilmek için otogara yöneliyoruz. Fas’taki diğer şehirlerde
olduğu gibi Kazablanka’daki otogar da oldukça korkutucu. Başlarımızın kapalı
olmasına rağmen çok dikkat çekiyorduk çünkü etrafta bizden başka kadın bile yoktu…
Bir süre sonra satıcıların bilet satabilmek için etrafımızı sardığını fark
ettik. Her biri Fransızca ya da Arapça bir şeyler söylüyordu. Melis’in bağırmasıyla
hepsi kızarak yanımızdan uzaklaştı. İngilizce bilen birini bulup GTM olarak
düşündüğümüz ama aslinda oyle olmayan yerel bir otobüse bindik…
Yolumuz üç saat sürecek… Biz
yine uyuma planları yapıyoruz ama…